Tuesday, December 24, 2013

Yüzleşme, Özgeçmiş, Ay Hadi İnşallah!







Hani insanın hayatında yaşadığı bir yüzleşme anı vardır ya, Hah! İşte onu ben dün yaşadım. Dünyaca ünlü bir markanın mağaza açılışı var. Ben de bunların hınılarının hınısından hınısının bir şeyinde vardım, o yüzden oraya gittim. Bir anda kendimi koltukların üzerinde yaylana yaylana, elimizde şampanya kadehleri; kızlarla, suratlarımızın fotoğrafını çekerken buldum. Eee hadi çekiyorsun tamam, ama bir de üstüne oturmuş öpücük atmışım. Kırmızı bir ruj, ama nasıl dağılmış! Tazeleyeyim derken her yana da dağıtmışım zaten, kekomançiyim ya bildiğin!


Napıyorum ben dedim ya, gerçekten napıyorum!






Hayatım, dünyanın en sıkıcı dizisi sanki... Marilyn... Norma, vallahi çok özür dilerim! Seni o kadar benimsemişim, öyle bir sevmişim ki hayatım senin Türk versiyonuna döndü! Türklere yaptığımız için zaten bi çok şey değiştirildi. Ünlü bir film yıldızı olmak isterken kimse tarafından kabul görmemiş, seksi de etiket gibi yapıştırılmış bir kariyere sahipsin. Atıyorum işte bana yazar diyenin giotine götürüldüğü bir yerde, o lanet seks üstüne yapıştırılmış internet üzerinden günlük tutan bir kızım. Seks yok ama işte; bende, seks yok! Vallahi billahi yok ya, dilimde tüy bitti. Kendimi parçaladım seks yok diye diye. Kim götünden attıysa, bir dedikodu var ki seks hayatını anlatıyor diye, yok anacım, yok olsa anlatcaz ama yok yani!


İnstagramımda o poza bakarken onu düşündüm, bu ne ya! Bu ne hal! Marilyn Monroe, kendi memleketinde aynı mağazının açılışında o koltuğun üzerinde poz verir. Taş gibi de olur o pozu maşallah. Bir de bana bak! Triko bir kazak, kırmızı ruj, dudaklarımı öne ata ata, yanımda da iki kız arkadaşımın kafası, çantamı nereme sokuşturacağımı bilmeden poz vermişim. Hiç olmuş mu Puccam, aa benim güzel kızım hiç olmuş mu? O sen değilsin bi kere!






Sen, adam senle ilgilenmedi diye evini yakan; düğün sesinden rahatsız oldun diye polise haber veren; Karakollarda ağlayan, yollarda kusan, içen, rezil olan ağzının ayarı olmayan bi kızsın. Ne yaptın sen ya, şittttt titre bi, kendine gel. Bir de balıketine hiiiç yakışıyor mu, cık cık cık!






Öncelikle, bu işin geçmişine bir gidelim. Ben kimim, onu bir öğren istersen. Çok ağır bir çocukluk geçirdim, burada şimdi anlatsam kendini asarsın. Arabesk, acı, kahır… Kemalettin Tuğcu kitapları yaşadıklarımın yanında masal kitabı kalırdı, yani düşün o derece. Annemle babam ayrıldılar, babam annemin yanından aldı sonra bizi. Ardından da ismime kadar her şeyimi değiştirdim. Yaşadıklarım ancak o zaman unutulurdu sanki! Herkes unuttu gerçek ismimi, arada bir kimlikle işim olduğunda aklıma gelirdi sadece o kadar. Ama internetin orospu çocukları, durup durup hatırlattılar, canları sağ olsun.


Ergenlik desen; şımarık, rezil, leş! Saçlarım oksijenle açılmış, kirpiklerimde şeffaf rimeller falan... Ardından mavi siyah saçlı metalci; sonradan tiyatrocu olmak isteyen, keman çalmak için uğraşan çok bilmiş. Ha bire kimlik arayışındaydım yani anlayacağın.


Bi de bakireyim diye dağı taşı götürdü sevgilim, üstüne 'İhtiyaçlarım var napimm' diyerek, arkadaşıma hallendi. Bir darbe de oradan aldım.


Sonra üniversite sınavını ilk girişte kazandım, ama ek kontenjanla gittim, o başlı başına bir hikâye zaten hiiç anlatmayayım şimdi.. Radyo televizyon sinema bir de üzerine gazetecilik okudum. Öyle boş beleş bir kız değilim aslında. Ama işte, okudum da kendime mi okudum? Sevgilimin peşinden gitmek için... Boş beleş değilim de azıcık geri zekâlıyım sanırım.


Ben bi aşık oldum, bi aşık oldummm… Allah’ım yok böyle bir acı!






yuzlesme ozgecmis ay hadi insallah 1Yok, kimseye hissetmediğim bir güven var ona karşı içimde. Hep yanında olmak istiyorum, hep ona bakmak, hep onun olmak… Aşığım ya, geberiyorum ona olan aşkımdan! Evleneceğiz, her şey hazır ama çocuk hazır değil, çocuk daha çocuk! Bitti tabii, ben de gittim onun şehrinden. Benden sonra birini buldu, ben de hazmedemedim tabii bunu, kalktım bu blogu açtım. Çocuk hakkında attım tuttum. Sonra da acı acı şiirler şarkılar falan yazmaya başladım. Bir de çocuk, o kızla evlendi üstelik! Allaaaaaahhhh, kalbimi aldılar et döver gibi tak tak tak ezdiler sanki.. Haa ama sonra boşandılar. Gülmüyorum be, banane Allah herkesin yu... Ayy kimi kandırıyorum? Duyduğum gün sevinçten timsah dansı yaptım evde!


Sonra burada yazmaya başladım. Çoook uzun süre bir kişinin bile okuduğunu düşünmüyordum. Ardından bunları kitap yapalım, dizi yapalım diye tutturdular. Büyük bir gururla 'hayır' dedim. O ‘hayır’ı her ne kadar entellikten demiş gibi dursam da, yok dememin gerçek nedeni gayet de 'amaaaan bir kişi bile okumayacak' durumuydu. Sonra Cem Mumcu geldi, ‘bütün bloggerlara bir fırsat’ dedi. ‘Alllaaaaah’ dedim, niyeyse o zamanlar blogger olmak şimdiki gibi değil. Hepimizin götü çıkıyor hakkını korumak için. Hoop bi dava açılıyor, bütün bloglar kapanıyor. Ben de ‘bir sürü seri olacak nasılsa, arada kaynarım, torunuma torbama hatıra kalır, ileride gösteririm’ dedim. Ardından bana en büyük kazığı bloglar attı! Tabii bir heves, bir furya… Ya bu blog bilmem ne başkanları seçiliyor. Adamın biri de daha kitap çıkmadan alıp fotoğraflarımı yayınlamıştı. Sonra başkası beni erkek yaptı, ardından bir başkası 60 yaşında kadın, kimisi reklam kampanyası dedi… Ulan senelerdir beraber yazıyorduk, hiçbir sorunumuz yoktu, şans bana güldü diye ne saldırılar, ne öfke, ne kin anlatamam!


Hele ekşi sözlük... Yaaa adam benim için, kesin bu blog dizi olmalı yazmış. Kitap çıktıktan sonra da, 'Hayatımda duymadım, okumadım, bilmiyorum ama çok bok, inşallah geberir!” hep aynı. Birine de Twitter’dan cevap yazmadım diye onlarca entry girmiş 






Bu arada, İstanbul'dayım bir reklam ajansında çalışıyorum, azıcık maaşım var. Kurtuluş’ta bıyıklı bir ev arkadaşım var. Karşı binamız, porno sitesi kenarı gibi. Siyahîler, fahişeler, travestiler, Japonlar! Sürekli bir cinayet, bir şey oluyor evde. Bıyıklı da rahat durmuyor! Bir sevgilisi var, adam her gün evde, sıra gecesi zılgıtlar, leleleeeyyy!






O zamanki sevgilim; beni terk etmiş, İngiltere'ye gitmiş. Üstelik bir mektup yazmış bana, çükü düşsün! Bir de arkadaşım var Ankara'dan, kızın derdi benimkinden daha ağır. Yapayalnızım, kimsem yok! FriendFeed diye bir yer var, orada yazıştıklarımla ancak. Onlarda da bir moda akımı başladı sonra, herkes herkesle tanışınca büyü bozuldu. Kelimenin tek anlamıyla kimsesizim. Dışarıda herkes kitaptan bahsediyor, röportajlar, onlar bunlar… Otobüsteyim, okuyan kişileri görüyorum, kahkaha atıyorlar. Gidip vurmak istiyorum, 'ben onları yaşarken ağladım taaammmııaaa!!!' diye.






Bu arada ilkokuldan beri hayatımdaki her şeyi tuttuğum günlüklerim var, oraya yazardım. Babamın ajandaları benim için günlük demekti... Yani bu kitap benim için bir tarih, bir hayalimin gerçekleşmesi ama sorarsan kutlayacak bir kişim bile yok! Çünkü kimseye söylemedim, anlatmadım… Gizli karakterdim. Güya tabii. Ajanstaki herkes biliyor, daha iki hafta önce ananem öldü diye izin almışım, kitapta kadını her fırsatta öldürüp, izin aldığımı yazmışım. Yan masamda oturan kişi gecemin nasıl geçtiğini biliyor.


Üstelik bu arada herkes gibiyim. Yani bir bakın yazdıklarınıza, ne yaşadığınızı başkası hemen anlar. Bir insanın Twitter profilinden bile, ne zaman tatile gitti, ne zaman döndü, ne ara sevgilisi oldu, bir ara aklı birine mi kaydı hepsini anlıyoruz. Bir de özel hayatın gizliliği diye saldırdılar. Eee ben buraya yazmışım o hayatı, sen fotoğraflayıp albüm yapmışsın. Deterjan kafa, bana saldıracağına, internetin özel hayata olan tutumuna laf söylesene! Bak yine sinirlendim. Bu huyumdan da bir vazgeçemedim zaten. ‘Koca fenomensin Pucca, millete küfretme artık’ diye kendimi tutmaya çalışsam da bazen bir giriyorum ki analı bacılı, Menemen hattında minibüsüm var zannedersin!






Ardından bir tuttu, bir tuttu günlükler önünü alamadık! Maşallahhh.... Tahtaya falan vursana bir, varsa yanında manitana da vursan olur. Odun hepsi zaten! Aşk dediğimiz şey kadının beyninin içinde başlayıp, biten bi olaymış onu anladım. Vur, vur bir şey olmuyor! Bu arada günlük tuttukça tabii o ilk başta tutunduğum ne varsa kaydı gitti elimden.






Gel zaman, git zaman artık sıkıldım bu gizlilikten. Benim zamanımda internette insanlar isimlerini vermezdi. Ben böyle gördüm, bunu bildim. Ama gel gör maillerimi, bir fotoğrafım için benden milyon dolarlar isteyen mi, siteler açan mı o fotolarla. Ulan lösemiyim diye milleti kandıran küçük Pucca’lar mı? Babam da bir gün aradı, 'ben seninle gurur duyuyorum, sen de kendinle gurur dur artık!' dedi, yani kitaptan haberi olduğunu söyledi, bu durumda benim için gizlilik falan artık rafa kalktı.






Çok kırıldım, çooook kalbim kırıldı, çok ezildim. Hayatta en büyük acımasızlığı kendime yapmışımdır. Yani düşmanımı kendim kadar harcayamam. Ama her gün ‘çirkin, çirkin, çirkin, Kuran’a işemiş, babası bilmem ne yemiş’ tarzında ve daha ağza alınmayacak tonla hakaretler okumak beni artık delirtti.


Çok sindim, çok kapattım kendimi. Kendi üç beş arkadaş grubum dışında kimseyle görüşmedim. Zaten grubumuzda aşk, intikam, entrika hiç eksik olmadı! Sadece arkadaşlarımın davetine gittim, çok özel değilse kalabalığa karışmadım bile. Hatta bana ulaşamazlar, telefonumu açmam, kimseyle görüşmem, konuşmam...






Bir de kaç kez dolandırıldım, ne sen sor ne ben anlatayım.






Sonra geçenlerde eski günlüklerimi okurken 30 yaşına gelmeden yapılacaklar diye bir kâğıt buldum. Her şeyi yapmışım neredeyse. Hayalimdeki eve kavuştum, kira ama olsun. Bir köpek, bir kız kardeş, bahçede balıklar, bir de kedi ailemiz var başa bela onlarla yaşıyorum.


O fotoğrafta o kekomançi halimi görünce, şimşek çaktı beynimde. Ben seni çok özledim blog! Sen yokken neler neler yaşadım ama gel gör ki sana yazmadıktan sonra bir anlamı yokmuş onu anladım. Milyon kez sana dönmeye çalıştım ama hep kendi kendime yok, işim var, yok kafam karışık diye diye geri durdum.


Ama bu kez, çocukluğumda dizlerimi karnıma çekip hayalini kurduğum her şeye sahibim! Daha fazlasına da ihtiyacım yok! Biraz evin hayalini kasvetli yapmışım sanırım, ev fazla testosteron salgılıyor. Bir sevgilim var, kendi çapında ünlü sayılır o da tamam. Bir köpeğim var, pekingese bir gözümüz görmüyor ama o da tamam! Bir arabam var, kız jeep kia o da markadan kullanayım diye verildi, ehh o da tamam. Sadece yazı yazarak yaptığım bi işim var, ohh mis gibi.


Küçük Aptalın Büyük Dünyası, Ve Geri Kalan Her Şey, Allah Beni Böyle Yaratmış derken serinin dördüncüsü Ay Hadi İnşallah da çıktı sonunda. Ben ölene kadar da devam edecekler. Kendi belgeselimi, kendim yapıyorum işte daha ne! Ayrıca yazar değilim, internette kendi blogu olan, o blog yazılarını kitap sayfasına aktaran birisiyim sadece. Hürriyet Pazar ve Elele’de yazıyorum. Bir de şimdi dizi yazıyorum, Allah’tan eğitimini aldığım, en önemlisi zamanında ucundan kıçından girdiğim bir iş.


Yani demem odur ki ben sana geri döndüm. Artık yine eskisi gibi yazmaya başlıyorum, çünkü ancak yazdığım zaman kendimi iyi hissediyorum. Ben benden çıktım ya, kendimi bulmam lazım!


Sen hayatımda yokken neler oldu bir bilsen! Ne rezillikler, ne kıroluklar, ne hassiktir lan bu da olmamıştır’lar.


Altı hatta yedi senedir beni takip eden, derdimi dert bilenler, kimse tarafından sevilmemiş birine öyle bir şey verdiniz ki hiç haberiniz yok. İyi ki internet kahramanı olmuşum, iyi ki çirkin blogger kız olmuşum, iyi ki terk edilmişim de burayı açmışım!


Ben artık büyüdüm, ee boru mu seneler geçti, benimle beraber siz de büyüdünüz, kim bilir başınıza neler geldi! Popçu gibi bitirmek istemezdim ama vallahi seviyorum sizi, çünkü başka yapacak bir şeyim yok!


NOT: 10 Kasım Pazar Saat:14.00 Tüyap İmza salonunda ‘Ay Hadi İnşallah!’ için görüşürüz, görüşür müyüz? İmza detay










Bu arada Pucca, Allah seni kahretmesin, bunu da başardın kız!!!!























No comments:

Post a Comment